Beden kafesinden ayrılan ruhlar berzah âleminde toplanırlar. Orada dünyadakine benzer birtakım faaliyetlerde bulunma, bazı noksanları telafi etme imkânları yoktur! Artık amel safhası bitmiş, hesaplaşma için bekleme dönemi başlamıştır. Çünkü her türlü ibadet ve amel sahnesi dünyadır. Dünyadan ayrılanların mükellefiyetleri de biter. Mükellefiyetle ilgili birtakım çalışma yapma imkanları da ortadan kalkar. Nitekim bu konuya ışık tutan bir hadis-i şerif şu mealdedir:
“İnsan öldüğü zaman ameli kesilir, amel defteri kapanır. Ancak yaptığı üç şeyden ötürü (sadece) sevabı devam eder: Sadaka-i câriye (toplumun faydasına yönelik binalar, çeşmeler, camiler, yollar, yardım ve bağışlar gibi) faydalı ilmi eser, kendisine dua eden hayırlı evlat.” (Müslim, Vasiyye, 14).
Efendimiz, kabrin, “ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur” olduğunu ifade etmiştir. (Tirmizî, Kıyâme, 26). Şimdi, cennet lezzeti içindeki bir ruh, dünyadakilerle artık niçin uğraşacaktır? Ya da cehennem sıkıntıları içinde kıvranan bir ruh nasıl bu dünyadakiler çağırınca gidebilecektir?
Eğer ruhların dünyaya dönüp, birtakım faaliyetlere katılma şansları olsaydı, onların çok daha önemli işleri olurdu!
Rabb’imiz bir âyet-i kerimede bunu şöyle ifade ediyor:
“Onlar (günahkârlar) orada, ‘Rabb’imiz, bizi çıkar, yaptığımız amelden daha iyisini yapalım.’ diye bağırışırlar.
Cevap ise çok ibretlidir: “Öğüt alacak insanın öğüt alabileceği kadar bir zaman sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın (o azabı). Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.” (Fâtır Sû»resi, 37).
Ruh çağırma seanslarına gelen hatta çeşitli taleplerde bulunan bazı varlıklar vardır. Bazı geçmiş olaylara ait uygun bilgiler de verebilmektedirler. Bunun sebebi, gelen varlığın halkın çekindiği için “üç harfliler” olarak tanımladığı “cin”ler taifesine ait olmasıdır.
Birilerinin, bu konularda hiçbir bilgisi olmayan sosyete mensuplarını kandırarak cinleri çağırıp “ruh çağırıyoruz” demesi hiçbir şeyi değiştirmez!