MATIAS EMILIO DELGADO
Cola Turka ile Futbolcu Günlüğü’nde konuğumuz, her geçen gün yükselen grafiği ile dikkat çekerken, son maçlarda attığı ve attırdığı gollerle adından söz ettiren yıldız futbolcumuz Matias Emilio Delgado...
Hatırlayacağınız gibi Arjantinli oyuncunun ismi gazete manşetlerini süslemeye başladığı zamanlar herkesi bir merak sarmıştı. İsviçre Ligi’nin Türkiye’de pek fazla takipçisi bulunmadığından, çoğu kimse Delgado hakkında fikir sahibi değildi ama yine de olumlu bakıyorlardı bu transfere. Sonuçta Basel ortanın üstünde bir takım, Delgado da Arjantinli; bu iki referans taraftarlarımızın içini rahatlatıyordu. Sonraki dönemde ise Delgado’nun kim olduğunu yavaş ayavaş gördük. Takımın beyin pozisyonunda görev yapan oyuncumuz, geçen yıl Beşiktaş formasıyla çıktığı ilk maçında Galatasaray’a karşı Süper Kupa Finali’nde mükemmel bir oyun ortaya koymuş ve izleyenler de rahat bir nefes almıştı. O maçta nazar mı değdi ne oldu bilmiyoruz ama uzun bir süre Delgado basın tarafından acımasızca eleştirildi. Geçen yıl Delgado’dan çok üst düzey bir performans beklendi, o da beklentileri tam olarak karşılayamadı belki ama, yine de etkili olduğunu söyleyebiliriz…
Bu yıla da geçen sezona başladığı gibi müthiş bir giriş yaptı. Şampiyonlar Ligi ön eleme maçlarında hırsını Zürih’ten çıkartan futbolcumuz, attığı gollerle Takımımız’ın Şampiyonlar Ligi’ne girmesinde büyük pay sahibi oldu. Delgado ayrıca, grup maçlarında da Siyah Beyazlılarımız’ı sırtlayan isimler arasına girdi. Şampiyonlar Ligi hali hazırda sıcak bir gündem; ama madem girişi performansından yaptık, bizim de aklımıza takılan geçen sezon ile bu sezonu aradan çıkartalım önce...
“Geçen sezon ile bu yılı kıyasladığımız zaman siyah ve beyaz gibi net bir ayrımdan söz edemeyiz bana göre. Geçen sezon bir uyum dönemi vardı. Sonuçta farklı bir ülkeden geldim ve bambaşka bir futbol kültürüne ayak uydurmaya çalışıyordum. İsviçre Ligi, Türkiye’ye benzer bir lig değil. Bir sürü farklılıklar var. Geçen seneki eleştirilen performansımın temel sebeplerinden birisi bu. Ayrıca yüzde yüz adapte olamamıştım. Bütün bunların yanında bazı küçük sorunlar da eklenince beklentileri karşılamakta güçlük çektim. Bu seneki performansıma gelince; öncelikle hocamın beni oynattığı pozisyon çok önemli. Her zaman oynadığım ve alışık olduğum bir bölgede görev yapıyorum. Teknik Direktörümüz beni sürekli ileri çıkmam için yönlendiriyor ve bana güven veriyor. Ben ofansif bir oyuncuyum ve hücuma yönelik misyon yüklendiğim zaman daha etkili bir hale geliyorum. Bu durumda daha iyi bir performans ortaya çıkıyor.”Beklenen Delgado ortaya çıkıyor yani?
“Bu Delgado’yu ben de bekliyordum zaten…”Delgado’nun İsviçre Ligi ile Türkiye Ligi’ni kıyaslaması bizim de aklımıza Arjantin gibi bir futbol iklimini getiriyor. Peki bu üç bölgenin futbolu ne gibi farklılıklar arz ediyor?
“Genel hatlarıyla baktığımız zaman Arjantin futboluyla Türk futbolu arasında çok büyük bir benzerlik var; iki ülkede de futbol fazlasıyla seviliyor. İsviçre ise bunun tamamen dışında kalan bir ülke. Bu iki ülkede futbol ne kadar ateşliyse, orada o kadar soğuk. Arkadaşlarınızı antrenmandan antrenmana görüyorsunuz. Dışarıda hiçbir arkadaşlık bağınız yok. Ben Basel’de oynarken sadece Arjantinliler’den oluşan bir grubumuz vardı. Bu tamamen geleneksel bir durum, insanların geleneklerinden kaynaklanıyor. Ama Türkiye’de böyle değil. Burası aynen Arjantin gibi; çocukluğumda yaşadıklarımı burada da görüyorum. Burada saha içindeki şakalarımız bile Arjantin’de olduğu gibi. Yaşayış tarzımız bile aynı.”Türkiye’de olmaktan memnunsun yani…
“Ben başından beri söyledim zaten, Türkiye’de olmaktan çok mutluyum. Çünkü geleneklerimiz ve yaşam tarzımız birbirine çok benziyor. Buradaki sosyal hayat benim için farklı değil. Sadece futbolda bazı farklılar var.”Marsilya maçında durum 1-1 iken herkes maçın gittiğini, Beşiktaşımız’ın Avrupa’ya havlu attığını düşünüyordu ama Delgado ve Bobo ikilisi devreye girdi. Bu iki genç ismin ortaklığında atılan golle birlikte hepimizin gruptan çıkma umutları iyice yükseldi. Herşey Portekiz’deki maça kaldı. Siyah Beyazlılarımız, Marsilya karşısında ilk yarı oynadığı atak futbolu ikinci yarı unutmuş ve tamamen geriye yaslanmıştı. Böyle olunca da Marsilya dalga dalga kalemize doğru gelmeye başladı. Ataklarının birisinde de golü buldu… Modern futbol savunmaya kapanan takımları mağlubiyete mecbur ediyor. Bu kağıt üstünde bir kural olmasa da futbol sahalarında bunun binlerce örneği var. Merak ettiğimiz şu; taktiksel bir planla mı geriye kapanıldı yoksa içgüdüsel unsurlar mı devreye girdi?
“1-0 önde olduğumuz bir maçtı. Zaten bir önceki maçta Liverpool’a mağlup olmuştuk. Marsilya maçında bizden başka kimse maçı kazanacağımıza inanmıyor; ama siz o anda öndesiniz ve 3 puan alacaksınız. Bu durumda insanın aklına İngiltere’deki maç geliyor. Hal böyle olunca da gayri ihtiyari geri çekildik ve skoru korumaya çalıştık. Açıkçası biz skoru korumaya çalıştık. Kimse bize böyle bir şey yapın diye söylemedi. Biz kendi içimizden gelerek bunu yaptık. Marsilya golü atınca uyandık, kendimize geldik. Zaten golden sonra çok fazla ileriye çıktık ve bu sefer Marsilya kontratak yapmaya başladı.” Şampiyonlar Ligi’nde grubumuzun durumu belli. Dört takımın da gruptan çıkma ihtimali var. Beşiktaşımız’ın ise tek bir şansı var. Portekiz’deki maçı ya kazanacak ya da kazanacak. Galibiyetin haricindeki her sonuç Avrupa’ya veda ettiriyor. Bu takım inandığı zaman neleri başarabileceğini daha önce çok kere gösterdi. Delgado da bizim gibi düşünüyor ve Porto karşısında bir galibiyet bekliyor.
“Şampiyonlar Ligi’nde grubumuzdaki en genç takımız. Ben de dahil bir çok oyuncumuz ilk kez Şampiyonlar Ligi tecrübesi yaşıyor. Gruptaki diğer takımlara baktığımız zaman bizden daha güçlü olduklarını siz de görebilirsiniz. Fakat bizim genç bir takım olmamız hiç beklenmedik sonuçları ortaya çıkardı. Buraya kadar gelmemizi kimse beklemiyordu. Bu kadarını yaptıktan sonra devamını da başarabilecek gücümüz olduğunu gösterdik. Daha önce yaptıklarımızın aynısını tekrarlayarak buradan çıkabiliriz.”Bir de gruptaki diğer maç var…
“Liverpool kazanır bence.”Liverpool demişken, 8-0’lık sonuç üzerine de biraz konuştuk. O günü tamamen şanssızlığa bağlıyor Delgado:
“Liverpool ile iki maç yaptık. Birisi zaferdi öbürü hezimetti. Şimdi şöyle düşünmek lazım; iki maçı da aynı takım oynuyor. Biz Liverpool ile aynı maçı 10 kere oynasak böyle bir sonuç ortaya çıkmaz. O gün sahada yapmak istediklerimizin hiçbiri olmuyordu. Bizim olmuyordu ama onların her istediği de gerçekleşti. Aslında Liverpool o gün takım olarak kötü bir takımdı ama bireysel olarak çok şanslıydı. Zaten yediğimiz ilk goller tamamen şans eseri bizden birine çarpıyor adamların önüne düşüyor gol oluyor, sırtına çarpan top içeri giriyor. Tekrar söylüyorum biz Liverpool ile İngiltere’de 10 kere daha oynasak aynı sonuç ortaya çıkmaz. Bizim Takımımız güçlü bir takım. Zaten Marsilya maçında da kötü bir ekip olmadığımızı gösterdik.”Etkiledi mi seni 8-0’lık mağlubiyet?
“Çok derinden etkiledi ama unutmalıyız.” Delgado’nun Teknik Direktörümüz Ertuğrul Sağlam ile gerginlik yaşadığı konuşulmuştu bir ara. Oyundan çıkartılan oyuncumuz hocasına gücenmiş olacak ki böyle bir şey yaşanmıştı. İkilinin arasının kötü olduğuna dair bir çok haber okumuştuk. Delgado’nun “Ertuğrul hocayı nasıl buluyorsun?” sorusuna verdiği cevap sanırım gerekli adreslere de cevabını verir.
“Çok zor olmayan, özellikle anlaması zor olmayan bir hoca. Çünkü dünyada çok zor anlaşılan antrenörler var. Sizden dünyanın öbür tarafından bir şey alıp getirmenizi isteyen ya da kimsenin istemediği şeyleri isteyen birisi değil. Normal, standart şeyleri istiyor bizden. Bize yaklaşımı güzel. Kendisi ne kadar bize bazı şeyleri anlatmaya çalışsa da bazen istemeden onun yaptırmak istediklerini yapamıyoruz. Futbolcu sahada hiçbir zaman hocası ile oynamıyor. Biz hocamıza bağlı kalarak kendi istediğimizi yapıyoruz saha içinde. Ama bazen yapamıyorsunuz. Alınan olumsuz bir sonucun ardından doğrudan hocamıza saldırılıyor. Bu doğru değil.”Sezonluk hedeflerin var mı? Şu kadar gol atacağım, bu kadar asist yapacağım gibi.
“Hayır yok. Benim için kaç gol attığımın ya da ne kadar asist yaptığımın önemi yok. Önemli olan takımın kazanması. Belki tam anlamıyla forvette oynasam, bu kadar gol atarsam benim için iyi olur diye planlar yapardım; ama ben her ‘maça takım arkadaşlarıma daha fazla yardım edeceğim, hiç koşmadığım kadar koşacağım’ diye çıkıyorum.”Türkçe öğrenmeyi düşünüyor musun?
“Tercümanım Ali Kalaylıoğlu’nun saha içinde kullanmam için verdiği kelimeleri öğreniyorum. Türkçe’yi öğrenmem lazım zaten.” En çok hangi kelimeler hoşuna gidiyor?
“Çabuk ve Pas.”Arjantin, Latin Amerika’nın Brezilya ile birlikte futboldaki lokomotifi konumunda. Bir çok efsane ismin ülkesi. Bu kadar fazla meşhur futbolcu varken ve adı pekçok skandalla anılmışken, neden hala Maradona’yı daha çok seviyorlar diye düşünüyorduk. Delgado, bu merakımızı giderdi:
“Maradona dünyada futbol devrimi yapmış birisi. Onu karşılaştırabileceğiniz birisi yok ki başkasını da onun kadar sevelim. Orta sahayı, defansı, kaleciyi çalımlayıp gol atan kaç tane adam tanıyorsunuz? Kötü tarafları da var; mesela eliyle gol atıp şampiyonluk kazandıran bir adam. Bu hareketini ne 70 bin kişi görüyor, ne hakem, ne de kameralar yakalayabiliyor. Bugün halen daha bu adam bunu nasıl yaptı diye analizini yapıyorlar. İtalya’da yaptıkları da ortada. Napoli gibi sıradan bir takımı şampiyonluklarla tanıştırdı. İtalyanları bile Arjantinli yaptı tek başına.”Arjantin de futbola aşık Türkiye de. Arjantin’de neredeyse her takımın çok fazla ateşli taraftarı var. Türkiye’de ise o işi Beşiktaş tribünleri görüyor. Beşiktaşlılık herkese nasip olmadığı gibi Beşiktaş taraftarlarını arkasına alıp oynamak da her futbolcuya nasip değil. Peki futbolun beşiği Arjantin’in taraftarları mı daha ateşli, yoksa Beşiktaş taraftarı mı?
“Arjantinlilerle Beşiktaş taraftarları arasında bir fark göremiyorum; futbol sevgisi açısından bence aynılar. Şu bir gerçek ki ben Beşiktaş taraftarını başka bir yerde görmedim. Taraftarlarımızın çok özel olduklarını düşünüyorum. Dediğim gibi, başka bir yerde de görmedim zaten.”Futbol dışında nelerle uğraşıyorsun?
“Biz futbolcuların çok fazla renkli hayatı yok; özellikle yabancı futbolcuların. Hayatımız çok monoton geçiyor. Antrenmanlardan arta kalan vaktimi eşim ve çocuğum ile geçiriyorum. İki üç tane de arkadaşım var sürekli onlarla birlikteyiz. Yemek için de çok fazla dışarı çıkmıyoruz, genelde evdeyiz. Oğlum Nicholas’ın en çok sevdiği iş parka gitmek. Onunla birlikte parka çıkıyoruz, birlikte oynuyoruz.”Tello ve Higuain’in takıma katılması seni nasıl etkiledi?
“Onların gelmesi tabiî ki birçok şeyi fark değiştirdi. Ailece de görüşüyoruz, zaten aynı bölgede yaşıyoruz. Geçen sene burada bana yardımcı olan Ricardinho, Nobre, Bobo vardı; onların hakkını vermek lazım. İlk geldiğimde çok yardımcı oldular, buraya onların sayesinde alıştım. Ama kendi ülkenizden kendi lisanınızdan biriyle birlikte olmak, aynı dili konuşmak sizi daha fazla rahatlatıyor. Antrenmanlarda, özellikle kampta kaldığınız zaman daha fazla konuşabileceğiniz insanlar var. Bu büyük bir avantaj. Hakkını vermek gerekir; Türk arkadaşlarım da bana çok yardımcı olmaya çalıştılar ve alışmam için ellerinden geleni yaptılar. “Nasılsın”, “Ne yapıyorsun” diye ilgileniyorlar ama bu bir yere kadar oluyor. Bir yer var ki orada tıkanıp kalıyorsunuz. Dil sorunu çıkıyor ortaya bu sefer, orayı bir türlü aşamıyorsunuz.” Ve bu sıcak sohbetimizin finalinde Delgado’nun unutamadığı hatıralarını dinliyoruz…
“Havaalanına indiğim zamanı unutamam. Ben sadece arabaya binip otele gideceğimizi düşünüyordum. Karşılama olacağını bilsem saçımı falan yapar, adam gibi giyinirdim. O gün çok büyük bir kalabalık vardı. Çok duygulandım. Bunu ölene kadar unutamam.Bir de Zürih maçları var. Ortada henüz gol yok ama bütün taraftarlar adımı bağırıyor. İnanılmaz bir şeydi benim için. Bana güvenen insanları o gün mahçup etmediğim için çok mutluyum.Arjantin Milli Takımı’nda oynayamayacağımı biliyorum. Arjantin formasıyla Dünya Kupası’nda oynamayı çok isterdim ama böyle bir şeyin olacağını tahmin etmiyorum. Bunun için benim en büyük hayalim Şampiyonlar Ligi’nde Avrupa’nın büyük kulüplerine karşı oynamaktı. Orta yuvarlakta Şampiyonlar Ligi bayrağının sallanması ve Şampiyonlar Ligi marşını sahada diziliyken dinlemek en büyük hayalimdi. Bunlar gerçekleşti ve bunları unutacağımı düşünmüyorum.”